Camda 1 sinek bir de küçücük örümcek vardı.
Onları fark eden Maya - zaten o söyleyinceye kadar ben fark etmemiştim bile - bana dönerek;
- Anne, sineklere bak! dedi. Ah, sinekler! Neden geldiniz evimize!, diye de ekledi.
- Mayacım, onların bir tanesi sinek ama öbürü sinek değil, dedim. Bakalım ne olduğunu biliyor mu? diye aklımdan geçirerek.
Mayacık da bilmiş bilmiş başını sallayarak,
- Bir tanesi sinek. Öbürü değil! diye tekrar ettikten sonra ekledi,
- Öbürü ahtapot!
:))))))))
Salı, Mayıs 23, 2006
Eskiden Maya'ya "Haydi, parka gidiyoruz" dediğimde hemen kalkar kapının önünde beklerdi beni. Şimdilerde bambaşka bir huy edindi miniğim. Hergün yine aynı şeyi duyuyor benden, "haydi Maya, parka gidiyoruz", elinde ne varsa hemen bırakıyor, telaşla etrafına bir bakınıyor önce, sonra da başlıyor en sevdiği oyuncakları kucağına toplamaya... Ama ne toplamak! Almak istediklerinin hepsini kucağına aldıktan sonra da -genellikle onlardan yüzü görünmez bir halde- bana soruyor: "bunları aliiiim?" Ben de "annecim, onların hepsine arabanda yer yok, sonra sen nerede oturacaksın?" diyerek, birkaçını (!?) evde bırakmaya ikna ediyoruz, Maya'yı.
Geçen gün yine kucağına doldurmuştu: kedisini, küçük bir ayıyı, Lulu'yu ve 'annesini' :)
İşte Lulu, kızımın en sevdiği bebeği... Annesi dediği de, tabi ki Lulu'dan daha yaşlı değil, sadece boyut olarak daha iri bir bebek olduğu için, onu 'Annesi' olarak adlandırmaya layık gördü Mayacık.
En sonunda yalnızca Lulu'yu alıp gitmekte ikna oldu. Bebek arabası, Maya, kucağında Lulu, elimizde içinde kovası-küreği olan torba, suyu-meyvesi olan başka bir çanta, fotoğraf makinası ve cüzdanım olan kendi çantam derken, zaten minicik olan asansörü doldurmuş bir vaziyette iniyoruz...
Maya'cık hala evde bıraktıklarını düşünüyor olmalı ki...
- Lulu'yu aldık anne, diye lafa başladı.
- Evet, annecim, dedim.
- Annesi gelmiycek.
- Gelmiycek. Yarın da onu alırız, diye teselli ettim kendimce... ve ardından gelen yorum beni öldürdü yine gülmekten.
- Annesi, evde temizlik yapacak.
:)))))))))))))))))))))))))))))
Elimden geldiğince hergün Maya'yı parka götürüyorum. Babası yaz boyunca hemen hemen her gün çalıştığı için ancak bir daha akşam üstü çıkabiliyoruz dolaşmaya hep birlikte.
Bazen de evde işim varsa, mesela temizlik yapacaksam, babası da evdeyse o çıkarıyor. O zaman anne evde kalıp iş yapıyor... Lulu'nun da annesi evde kaldığına göre, bari o da temizlik yapsın :)
Geçen gün yine kucağına doldurmuştu: kedisini, küçük bir ayıyı, Lulu'yu ve 'annesini' :)
İşte Lulu, kızımın en sevdiği bebeği... Annesi dediği de, tabi ki Lulu'dan daha yaşlı değil, sadece boyut olarak daha iri bir bebek olduğu için, onu 'Annesi' olarak adlandırmaya layık gördü Mayacık.
En sonunda yalnızca Lulu'yu alıp gitmekte ikna oldu. Bebek arabası, Maya, kucağında Lulu, elimizde içinde kovası-küreği olan torba, suyu-meyvesi olan başka bir çanta, fotoğraf makinası ve cüzdanım olan kendi çantam derken, zaten minicik olan asansörü doldurmuş bir vaziyette iniyoruz...
Maya'cık hala evde bıraktıklarını düşünüyor olmalı ki...
- Lulu'yu aldık anne, diye lafa başladı.
- Evet, annecim, dedim.
- Annesi gelmiycek.
- Gelmiycek. Yarın da onu alırız, diye teselli ettim kendimce... ve ardından gelen yorum beni öldürdü yine gülmekten.
- Annesi, evde temizlik yapacak.
:)))))))))))))))))))))))))))))
Elimden geldiğince hergün Maya'yı parka götürüyorum. Babası yaz boyunca hemen hemen her gün çalıştığı için ancak bir daha akşam üstü çıkabiliyoruz dolaşmaya hep birlikte.
Bazen de evde işim varsa, mesela temizlik yapacaksam, babası da evdeyse o çıkarıyor. O zaman anne evde kalıp iş yapıyor... Lulu'nun da annesi evde kaldığına göre, bari o da temizlik yapsın :)
Çarşamba, Mayıs 17, 2006
Sağolsun Mayacık, o kadar hareketlendi ki artık onunla birlikte pazara gitmek apayrı bir olay olmaya başladı. Ama ne de yorucu! Pazarda ya arabasından inivermiş yanımda buluyorum onu ya da ben soğan seçerken yandaki biberleri, domatesleri talan ederken... Bugün Çarşamba, pazarımız vardı. Mayacık da muz yedi, karpuz tattı, zeytin çaldı, çilek istedi, kiraaaaaz diye bağırdı, şişme oyuncak Bugs Bunny istedi, eve gelinceye kadar 2 kez söndürdü, ne gelirse aklınıza yaptı. Tabi ki daha boşalacak çoooooook enerji olduğu için dönüş yolunda bir de parkta oynadı. Eh, eve gelip yıkanıp, yemeğini yedikten sonra taş gibi yattı uyudu :)
Günün cevherini de pazar dönüşü tam giriş kapısında yumurtladı Mayacık.
Ben tabi kendi derdimdeydim, sebze meyve torbalarıyla dolu Mayanın arabasını kapıdan sokmaya çalışırken onun bir şeye yanaşıp baktığını göz ucuyla görmüştüm. Maya'ysa emin olmak için yaklaşmış bakıyordu.
Tabi ölmek, ölmüş, ölü gibi kavramlara henüz çok yabancı olduğu için, şimdiye kadar da karşılaşmadığımızdan izah etmemiz gerekmemişti.
O yüzden yerde, sırtüstü yatmış, ayakları havada - tam anlamıyla nalları dikmiş - küçük kara bir böceğe ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Kendince yorumu yapmış olacak ki başını kaldırıp bana baktı;
- Anne, böcek bozulmuş! dedi. :)))))))))))))))
Tabi ben bir kahkaha atınca da aynı şeyi 4 kat yukarı çıkıncaya kadar dinledim asansörde :)))
N'apsın zavallıcık, kendince anlamıştı ki bazı şeyler -oyuncakları gibi- bir süre sonra vadeyi dolduruyorlar ve bozuluyorlar!
- ANNE, BUNU ATALIM!
Yemekte kemikli et olsa da, o hep tabağında kemikleri ayınlanmış et gördüğü için etin kemikleri pek bir değişik geliyor Mayacığa. Ne zaman benim tabağımda -babanın tabağında görmesine olanak yok zaten- görse, sanki bilmiyormuş gibi; Anne, o ne? Anne, onu yeme! gibi laflar ediyor.
Ben de hep, yemiyorum anneciğim, kemik yenir mi hiç, bak burada biriktiriyorum, yarın dışarı çıkarken alırız, köpeklere veririz, diyorum. Bazen de, fırsatımız olmayacaksa, kemikler yenmez onları atıcaz, diyorum. Maya da sakin sakin dinliyor...
Bugün altını açtığımda, bacaklarını kaldırdı, ayaklarını iyice kendine doğru çekince, ayak bileklerinin iki yanındaki kemik çıkıntıları dikkatini çekti;
- Anne, bu neeee? diye sordu. Ben de doğallıkla,
- Kemiik, deyince, Maya da yorum yapmakta hiç gecikmemişti;
- Anne, bunu atalım!
- Olur mu annecim, bu kemikler sana lazım. Sonra yürüyemezsin, koşamazsın...
(Amaan diye geçirmiş olmalı Mayacık aklından. Şu kemikler de ne tuhaf şeyler, bazen atıyoruz, bazen lazım diye tutuyoruz. Hangisi lazım, hangisi değil yani?!??)
:)
Bu sabah kahvaltıdan sonra, kemiklerini tam performans kullandı parkta Mayacık.
Koştu, kaydı, sallandı. Ama en güzeli de anneden gelen sürpriz oldu!
Kendisinin adlandırdığı haliyle, bir 'açan dondurma'!
(Dondurmasını yiyip de altındaki kutuyu açınca oyuncak çıkan dondurma ;-)
Dondurma için olunca ağız işte böööyyyle açılıyor...
hem de koca koca kaşıklarla dondurma yalamadan yutuluyor!
Yemekte kemikli et olsa da, o hep tabağında kemikleri ayınlanmış et gördüğü için etin kemikleri pek bir değişik geliyor Mayacığa. Ne zaman benim tabağımda -babanın tabağında görmesine olanak yok zaten- görse, sanki bilmiyormuş gibi; Anne, o ne? Anne, onu yeme! gibi laflar ediyor.
Ben de hep, yemiyorum anneciğim, kemik yenir mi hiç, bak burada biriktiriyorum, yarın dışarı çıkarken alırız, köpeklere veririz, diyorum. Bazen de, fırsatımız olmayacaksa, kemikler yenmez onları atıcaz, diyorum. Maya da sakin sakin dinliyor...
Bugün altını açtığımda, bacaklarını kaldırdı, ayaklarını iyice kendine doğru çekince, ayak bileklerinin iki yanındaki kemik çıkıntıları dikkatini çekti;
- Anne, bu neeee? diye sordu. Ben de doğallıkla,
- Kemiik, deyince, Maya da yorum yapmakta hiç gecikmemişti;
- Anne, bunu atalım!
- Olur mu annecim, bu kemikler sana lazım. Sonra yürüyemezsin, koşamazsın...
(Amaan diye geçirmiş olmalı Mayacık aklından. Şu kemikler de ne tuhaf şeyler, bazen atıyoruz, bazen lazım diye tutuyoruz. Hangisi lazım, hangisi değil yani?!??)
:)
Bu sabah kahvaltıdan sonra, kemiklerini tam performans kullandı parkta Mayacık.
Koştu, kaydı, sallandı. Ama en güzeli de anneden gelen sürpriz oldu!
Kendisinin adlandırdığı haliyle, bir 'açan dondurma'!
(Dondurmasını yiyip de altındaki kutuyu açınca oyuncak çıkan dondurma ;-)
Dondurma için olunca ağız işte böööyyyle açılıyor...
hem de koca koca kaşıklarla dondurma yalamadan yutuluyor!
Perşembe, Mayıs 11, 2006
Salı, Mayıs 09, 2006
Mayacık!
1.Mayısta Hanya'ya gitmiştik. Hava güzeldi. Mayacık bütün gün koştu, oynadı, kaydıraktan kaydı, salıncakta sallandı. Sonra hiç hesapta yokken göldeki bisikletlere de bindi. Bir de elini gölün sularına soktu, ya... sevinçten çığlıklar atıyordu artık! Kısacası bugün gününü gün etti, çok mutluydu :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)